15 Temmuz’un mesajları

Pazar, Temmuz 31st, 2016 @ 5:44PM

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi; hazırlanışı, gerçekleştirilme şekli, Türk halkının sokakları ve meydanları doldurarak girişimi püskürtmesi ve sonrasında yaşanalar açısından üzerinde detaylı bir şekilde çalışılması ve analiz edilmesi gereken, tarihin önemli dönüm noktalarından biridir. Bu girişimin başarılı olması ya da püskürtülmesi arasındaki ince çizgi, Türkiye ve içerisinde bulunduğu coğrafya kadar bölge üzerinde hesaplar yapan batılı güçler açısından da bir kırılma noktasıdır.

Türk kamuoyu açısından olayın failleri ve bu faillerin emelleri açısından bir kuşku bulunmamaktadır. Olay, 40 yıl boyunca Gülen ve işbirlikçileri tarafından devletin içerisine yerleştirilmiş olan terör hücrelerinin harekete geçirilmesi ile gerçekleştirilmiştir. Bu örgütün temel hedefi, sapkın bir dini hareketin Türk devleti içerisinde asker, polis, yargı mensupları, medya kuruluşları, eğitim kurumları ve diğer kamu kurumları içerisinde kurmuş oldukları paralel devlet yapılanmasının Türkiye Cumhuriyetini ele geçirmekti. Ancak, olayın icra şekline bakıldığında ülkeyi ele geçiren bu yapının ülkeyi yönetmek gibi bir kaygısının olmadığı çok net bir şekilde görülmektedir. Ülkenin temel güvenlik kurumlarını paralize etmek üzere yola çıkan bu gurup; ülkenin liderinin hayatına kastetmiş ve ülkede bir iç savaş çıkarmayı hedeflemiştir. Lideri ortadan kaldırılmış, meclisi bombalanmış, güvenlik güçleri ülkeyi savunamaz hale gelmiş bir Türkiye hedeflenmiştir. Kendini savunamaz hale gelmiş bir Türkiye’nin işgali ve bulunduğu coğrafyada yapılmak istenen girişimler kolaylaşacaktı. Ama hesap edilmeyen bir şey oldu. Türk halkı olaya el koydu. Dakikalar içerisinde sokakları ve meydanları doldurdu. Liderinin arkasında durarak tanklara, helikopterlere, savaş uçaklarına meydan okudu. Kalplerindeki iman ve vatan sevgisi dışında hiçbir silahları yoktu ve inancın her türlü silahın, her türlü plan ve tuzağın üstesinden gelebileceğini gösterdiler.

15 Temmuz sonrasında yaşananlar Türkiye’de önümüzdeki dönemde neler olabileceği noktasında ipuçları içermektedir. Türkiye yönetim yapısı, güvenlik kurumları ve eğitim kurumları başta olmak üzere tüm kurumlarını sorgulamaya ve yeniden yapılandırmaya başladı. Bu çalışmanın daha güvenli, daha şeffaf ve daha demokratik bir devlet yapısı ortaya çıkararak, yönetim ve denetim kurumları arasında hesap verebilir bir yapının oluşturulması herkesin arzusudur.

Bu darbe girişimi ile ortaya çıkan bir diğer gerçek ise batılı ülkelerin yetkililerinin, bu ülkelerdeki medya kuruluşlarının ve sözde insan hakları savunucularının ikiyüzlü tutumlarıdır. Daha önce birçok olayda ortaya koydukları bu tutum demokrasi ve darbe arasındaki seçimi yaparken bile ortaya çıkmıştır. Darbe girişimi esnasında Amerika’daki çeşitli kuruluşların sosyal medya üzerinden yaptıkları yayınlar, Avrupalı kurumların yetkililerinin darbecileri savunur nitelikteki açıklamaları, darbeciler ile işbirliği ya da en azından fikir birliği içinde olduklarının göstermektedir.

Bu tutum karşısında şu soruyu sormaktan kendimizi alamıyoruz. Bir insan nasıl olurda her fırsatta demokrasi ve insan hakları konusunda fikir beyan edip sonra da konu Türkiye olunca darbecilerin yanında yer alabilir? Bu sorunun cevabı Türkiye’nin 2002 yılından başlayarak ortaya koyduğu gelişme performansı, bölge ülkelerinin halkları tarafından bir model olarak algılanması ve hakim güçlerin Irak, Suriye ve Libya gibi bölge ülkeleri üzerindeki hesaplarını gerçekleştirmede Türkiye’yi engel olarak görmeleridir.

2002 sonrası Türkiye’de yapılan yatırımlar ve izlenen ekonomi politikaları ülkenin dışa bağımlılığını azaltmıştır. IMF’ye borcu olmayan, kendi tankını, topunu, silahını ve uçağını yapabilecek kabiliyeti kazanmış bir Türkiye var artık. 2023’te dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer almayı hedefleyen Türkiye, hakim güçlerin hedefi haline gelmiştir. Son üç yıl içerisinde yargı kurumları aracılığı ile birçok kez darbe girişiminde bulundular ancak başaramayınca 15 Temmuz’da ordu içindeki hücrelerini harekete geçirdiler. İlk girişim 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarını Kürt sorunu çözüm süreci kapsamında terör örgütü üyeleri ile görüştüğü gerekçesiyle sorguya çağırarak buradan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı tutuklamayı hedefledirler, başaramadılar. Sonra, Suriye’ye ilaç ve yardım malzemesi götüren MİT tırları örgütün Jandarma içindeki elemanları tarafından durduruldu. Amaç Türkiye’yi DAİŞ’e yardım ediyor gibi göstererek Recep Tayyip Erdoğan’ı dünya kamuoyunda teröre destek olan lider olarak göstermek ve Türkiye’de onu yargılayarak etkisiz hale getirmekti, başaramadılar. Sonra 17 ve 25 Aralık yargı darbelerini tezgâhladılar. Amaçları Recep Tayyip Erdoğan’ı, ailesini ve ülkenin önemli projelerini yürüten iş adamlarını hapse atmaktı, başaramadılar. Nihayet 15 Temmuz’da ülkeyi iç savaş sürüklemek ve işgale hazır hale getirmek istediler, başaramadılar.

15 Temmuz her açıdan bir dönüm noktasıdır. Türkiye bu süreçten güçlenerek çıkmıştır. Siyasi partiler ve kamuoyundaki farklılıklar bir kenara bırakılmış, fay hatları bir anda kapanmış ve herkes tek bayrak altında toplanmıştır. Türkiye’yi model olarak gören insanlar özgürlük mücadelesinin silahsız da kazanılabileceğini görmüş ve Türkiye’ye olan inançları artmıştır. Nihayet, bölge ile ilgili plan yapanlar, tuzak kuranlar Türkiye’nin işgal edilemeyeceğini ve Türkiye’siz bir bölge planı yapılamayacağını gördüler. Artık bu bölgede hiçbir şey eskisi olmayacak. Çünkü bölgede daha güçlü bir Türkiye var.


Messages of 15 July

The botched coup of 15 July presents many aspects that need to be examined and analyzed in detail; the way the coup was planned, how it was executed, and what led the people of Turkey to stand up against it and fill the streets and squares, defeating the putschists. The fine line between the success and failure of this brutal attempt to overthrow the Turkish government forms a crucial turning point not only for Turkey, but also for the region and those Western powers which have invested interests in the region.

As far as Turkish public opinion is concerned, there is absolutely no doubt about who is behind the botched coup nor is there any doubt about the intentions of the culprits. The coup came about when terrorist cells which had infiltrated different branches of the government were sent into action Gulen and his henchmen. The basic aim of this organization was to infiltrate and control the Turkish Republic via the people they had placed in the military, police, judiciary and media organs; these are people who owed allegiance to a perverted religious organization rather than to the Turkish State.

However, if one looks at how the event was executed, it is clear to see that those who were trying to seize control of the country were not concerned with actually ruling the country. This group set out to paralyze the basic security institutions of the country; they planned to assassinate the country’s leader and aimed to drag the country into civil war. They wanted to create a Turkey in which the power of the leader had been eliminated, in which the parliament had been bombed, and the security forces had been brought to their knees.

Thus, any future invasion of Turkey, a Turkey which no longer could defend itself, would be easier; consequently, it would be easier for Western countries to carry out any undertakings in the geography. But there was something the putschists forgot to take into account. The Turkish people. Within minutes the streets and squares were full of people. Standing behind their leader, the Turkish people took on tanks, helicopters and fighter jets. With no weapon but the faith and patriotism in their hearts, the people demonstrated that their belief could overcome every weapon, every sinister plan and every trap laid with the greatest of care.

The events that occurred after 15 July provide some indication about the direction Turkey will take in the near future. The structure of all institutions, starting with the administration, the security forces, and educational institutions, have to be re-examined and restructured. These efforts will lead to a country that all citizens of Turkey desire: one that is more secure, more transparent and one that has a more democratic state structure. This structure will allow for greater accountability between administrative and supervisory institutions.

Another reality that emerged during the botched coup attempt is the hypocrisy of leaders from Western nations, the media institutions in these countries and the self-proclaimed human right defenders there. This attitude, which first appeared in a number of earlier events, was clear even when it was a question between democracy and a coup. During the botched coup a variety of institutions in America published their views in support of the coup on social media and explanations from European authorities basically defended the putschists; in this way it became clear that many Western institutions and leaders were supporting the putschists or at least supporting their ideology.

When faced by this situation, the following question must be asked. How can it be possible that someone who proclaims their devotion to democracy and human rights at every opportunity will stand side by side with putschists in Turkey, or indeed, in any country? The answer to this question can be found in the performance which Turkey started to demonstrate from 2002 on, as well as in the fact that Turkey was perceived as a model by people in other countries in the region, and that dominant world powers perceive Turkey as an obstacle to their plans in Iraq, Syria and Libya.

The investments that were made in Turkey after 2002 and the economic policies that followed reduced the foreign dependency of the country. Now there is a Turkey that is no longer indebted to the IMF, which has the capability to produce its own tanks, cannons, weapons and planes. Turkey aims to be in the top ten economies by 2023; it was becoming a country that could dominate the region.

During the last three years there have been a number of coup attempts in Turkey; it was only when these proved unsuccessful, the cells within the army went into action on 15 July. The first coup attempt was made when the head of the Turkish intelligence service was summoned by the public prosecutor on 7 February, 2012. The intention was to question him about talks that had been held with members of a terrorist organization as part of the Kurdish peace process. The ultimate aim was to arrange for the detainment of the prime minister of the era, Recep Tayyip Erdoğan. This attempt failed. Later, trucks belonging to the Turkish intelligence service, which were taking medicine and aid to Syria, were stopped by the gendarmerie. The aim was to try to make it appear as if Turkey was helping DAESH, thus creating a perception in public opinion that Recep Tayyip Erdoğan was a supporter of terror; this would reduce Turkey’s influence. Later the 17 and 25 December corruption scams took place. The aim of these poorly doctored evidence and tape was to ensure that Recep Tayyip Erdoğan, his family and the contractors running important projects in the country were sent to prison; however, this attempt also failed. Finally, on July 15 the final coup was arranged, aiming to drag the country into civil war and bring it into a state in which it could be easily managed. They failed.

From every aspect, 15 July is a turning point. Turkey emerged stronger from this process. Political parties and members of society have put aside their differences, the fault lines have healed and everyone has gathered under one flag. People who perceive Turkey as a model have seen that the struggle for freedom can be won without weapons, and their faith in Turkey has increased. Finally, those who have been making plans for the region, who have been making designs, have seen that they will not be able to invade Turkey; they now understand that they cannot make plans for the region without taking Turkey into account. Things will never be the same again in the region; now there is a stronger Turkey in the region.